MANEVİ BAKIM’DA HOLLANDA ÖRNEĞİ


  • Kayıt: 25.02.2021 10:46:43 Güncelleme: 01.03.2021 20:11:36

MANEVİ BAKIM’DA HOLLANDA ÖRNEĞİ

Ebubekir Turgut

Manevi Bakım Nedir?

Kişilerin din ve inançlarına (hayat anlayışlarına) dayalı olarak hayata anlam kazandırmalarında, mahkûmluk, sakatlık, hastalık ve ölüm gibi sıkıntılı durumlarda onlara yoldaşlık ve sırdaşlık ederek profesyonel bir şekilde manevi destek ve yardımda bulunmaktır şeklinde ifade edebiliriz.

Hollanda’da Durum

Hollanda’da özellikle 1950’li, 60’lı yıllardan sonra kurumlar düzeyinde manevi bakıma büyük önem verilmiş, bu konuda özel bakım kalite kanunu çıkarılmış ve manevi bakıma da devletin maddi desteği sağlanmıştır.

Örneğin bugün için Hollanda’da 100 den fazla hastanede 700 kusur Katolik, Protestan, hümanist, bir kaç tanede Müslüman ve Hindu Manevi Bakım Görevlisi bulunmaktadır. Aynı durum, askeriye ve diğer birçok bakım evleri için de geçerlidir.

Ancak bu durumu sağlayan esas etken, az öncede belirttiğim gibi, bu konuda ‘(Bakım) kalite kanunu’ isimli bir kanun çıkarılmış olmasıdır. Maddi bakımın yanında Manevi Bakımı da devlet garantisine alan ve 1996 dan itibaren yürürlüğe giren bu kanunun içeriği bundan önce tam on yıl mecliste ve kamu oyunda tartışılmıştır.

Bu da göstermektedir ki insanın refahı onun sadece maddi değil, manevi yönüyle de ilgilenmekten geçmektedir. Küçük ama müreffeh bir ülke olan Hollanda’nın maddi ve manevi kalkınmasında devletin manevi bakıma verdiği bu önem ve desteğin de şüphesiz ki rolü büyüktür.

Bakımın kalitesinin yükselmesinde manevi bakımın büyük rolü olduğu gibi manevi bakımın kalitesinin yükselmesinde de Manevi Bakım Görevlisi’nin kalitesinin çok önemi vardır. Bu nedenle Hollanda’da bir Manevi Bakım Görevlisi artık Mutlaka bir ilahiyat fakültesi mezunudur.

Manevi Bakım Metodu

Manevi Bakım Görevlisi kendi inanç ve kanaatini bir kenara bırakarak muhatabının istek ve ihtiyacına göre ona manevi destek ve yardımda bulunmakla görevlidir.

Bir örnek vereyim: Bizim Hollanda Sağlık Bakanlığının verdiği maddi destekle Utrecht Akademi hastanesinde Müslüman hastaların problemleri ve manevi ihtiyaçlarıyla ilgili, yaptığımız iki yıllık bir araştırma neticesinde hastaların diğer dini ve manevi ihtiyaçları arasında, Manevi Bakım Görevlisiyle konuşmaya duydukları ihtiyaç yüzde 85 idi.

Manevi Bakım Görevliliği Şartları

Ancak bu da şunu göstermektedir ki Muhatabıyla manevi konuları konuşacak olan bir Manevi Bakım Görevlisi’nin komünikasyon tekniklerini ve de din ve insan psikolojisini çok iyi bilme zarureti vardır. Bunun için de Üniversite seviyesinde bir Din Psikolojisi ve metot bilgisine sahip olması şarttır.

Bunun yanında Manevi Bakım Görevlisi’nin herkese açık olması, her seviyede konuşabilmesi, konuştuğu konuları dışarıda kesinlikle ifşa etmemesi (sır tutma) mecburiyeti vardır. Bu gibi hususlar Manevi Bakım Görevlisi Meslek kuruluşları iç tüzüğünde kesin bir dille belirtilir.

Netice

Manevi Bakım herkes için zaruri bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç hastalık, Mahkumluk, askerlik, yaşlılık ve sakatlık gibi durumlarda daha da artmaktadır.

Kaynak katkı ( Platform / Arslan Karagül)

HAPİSHANELERDE REHBERLİK HİZMETLERİ

Hüseyin K. Ece

Hollanda hapishanelerinde diğer Avrupa ülkelerinde olmayan farklı dinî rehberlik hizmeti organizeli bir şekilde veriliyor. Bu hizmete ‘geestelijke verzorging’ deniyor. Bunun sözlük anlamı ‘ruhsal bakım’ ama biz bunu ‘manevî rehberlik’ şeklinde ifade edelim. Bu işi yapan uzmanlara geestelijke verzorger-manevi rehber, bu hizmeti yapan müslüman uzmanlara da kısaca ‘imam’ deniliyor.

Hollanda’da hapishanelerde, orduda, hastahanelerde, hatta bakımevlerinde ‘manevî rehberlik’ hizmeti var. Bu kanunla düzenlenmiştir. Buralarda olan mahkûmların (her çeşidi), tutukluların, hastaların, askerlerin kendi inançları temelinde bu hizmeti almaları yasal hakları. Adalet, savunma bakanlığı bu hizmeti düzenlemek görevinde. Hastahaneler genelde özel olduğu için onlar isterlerse manevî bakım hizmeti de veriyorlar. Ama buradaki hizmetler de kanunla düzenlenmiştir.

Manevî rehberler; hapishanelerdeki ihtiyaca göre; -Zendende instantie (yetkili dinî kurum), -DGV (adalet bakanlığının ilgili dairesi) ve adalet bakanlığı tarafından tanınan inançsal akımların başkanının işbirliği ile memur olarak görevlendiriliyor.

Manevî Rehberlerin Misyonu

Bu toplumsal bir görev olarak, mahkûmların hapishanelerde inançlarını ve dünya görüşlerini tek başlarına veya cemaatleriyle birlikte yaşamalarına yardımcı olmaktır.

Bu hizmet, mahkûmun geçmişini, şu andaki durumunu ve gelecekle ilgili gelişme perspektifini kapsayan professiyonel bir meslektir. Bununla mahkûma kendi durumunu dinî açıdan anlamlandırma, anlama ve değerlendirme imkanı, duruma etik ve dünya görüşü açısından bakma perspektifi vermeyi hedefler. Onların rolünü şöyle özetlemek mümkün:

1- Rehberlik: Mahkûmların kendi durumlarını isimlendirme, değerlendirmede onlara rehberlik ederler. Yön belirlemede ve dinî değerleri tanıma, anlama ve uygulama konularında önlerini açarlar.

2- Yardımcı Olmak: Mahkûm kendi durumunu anlamada dengeyi kaybettiği zaman, onu dinleyerek, onu anlamaya çalışarak, ona moral vererek yardımcı olurlar.

3- Hatırlatma: Mahkûma hapishanede ve dışarıda diğerleriyle ilişkilerdeki etik konularını hatırlatır. Kimliği ile etik kuralları arasında denge kurmasına katkı sağlarlar.

4- Dinî Terapide Uzmanlık: Mahkûmun (özellikle içeriye düştükten sonra) dinine uygun yaşamak istemesi kendisi açısından bir terapi gibidir. Manevî rehberler mahkûmun dinini imkan ölçüsünde yaşamasına yardımcı olurlar, dinî bilgiler ve sorularına uygun cevaplar verirler. Mahkûmun kendisiyle, personelle ve diğer mahkûmlarla, Allah ile ilişkisinin iyileşmesine katkı sağlamaya çalışırlar.

5- Anlamlandırma: Bu, mahkûmun karşılaştığı duruma bir anlam vermeye konusunda bir prosedürdür. Onu ilgilendiren bu süreçte onun din ve dünya görüşü elbette önemli bir rol oynar, tabi manevî rehberlerin katkısı da.

Manevî rehberlik çalışmaları şöyle özetlenebilir:

“Mahkûmların kendilerine yardımcı olmaları için onlara yardımcı olmaktır.”

Bu durum şu rivâyetteki gerçeğe benziyor:

Rabia ibni Ka’b Rasûlüllah’ın bazı işlerine yardımcı olurdu.

Peygamber (s.a.s.) bir gün ona:

“Benden ne dilersin” diye sordu.

O da: “Âhiretle ilgili bir şey isteyeceğim” dedi.

Bunun üzerine Peygamber:

“Öyleyse, bu isteğinin gerçekleşmesi için çok secde ederek (hakkıyla ibadet ederek) bana yardımcı ol” dedi.1

Yani, “elbette senin için dua ederim, ama sen kendi kulluk görevini yapmazsan benim duam yeterli olmaz, kendin de çaba göstermen gerekir” demektir.

Hapishanelerde güvenlik ve huzur ortamı önemli olduğu gibi mahkûmların rehabilite olmaları, toplum hayatına sağlıklı bir şekilde dönmeleri hedeftir. Manevî rehberlik hizmeti buna katkı sağlıyor.

Manevî Rehberlerin Başlıca Görevleri

Onlar yedi önemli görevi yerine getirirler:

1- Özel görüşme

2- Cemaatle ibadetleri icra etme (Cuma ve bayram namazları kıldırma)

3- Ayaküstü görüşme

4- Grup toplantısı yapma

5- Dinî bayramları organize etme

6- Kriz anında yardımcı olma

7- Gerekirse aile problemlerinde yardımcı olma

Hapishane imamı, orada olan her müslümana hitap eder. Ülke, mezhep, meşrep, dindar-liberal, günahkâr ayrımı yapmaz. Onlara suçlu gözüyle değil, insan ve din kardeşi olarak bakar. Onları geçmişleriyle ve suçlarıyla yargılamaz. (Zaten çoğunun suçunu bilmez.) Zira yargılama işi mahkemenindir.

O; dinleyen bir kulağa, merhametli bir kalbe, geniş bir hoşgörüye, anlayışlı bir bakış açısına ve Eyüp sabrına sahiptir.

Mahkûmların hayata, ölüme, ölümden sonrasına ait sorularını konuşur, daha insanî ve daha verimli bir mahkûmiyet sürecini yönlendirir.

Mahkûmun gözden kaçırdığı bazı şeyleri hatırlamasına yardımcı olur. Onunla birlikte hayata, olanlara, kendi yaptıklarına başka bir açıdan bakmayı dener. Mahkûmun kendi geçmişine ve davranışlarına ayna tutmaya çalışır, kendi eksiğini veya hatasını kendisinin görmesini sağlar. Daha iyi olmak için daha cesur ve olumlu kararlar almasına yardımcı olur. Onu kendi isteğine bağlı olarak irşad etmeye çalışır.

Kısaca mahkûmun mahkûmiyetinin daha verimli ve huzur içinde geçmesine, normal hayata dönmesi için dinî açıdan rehabilite olmasına yardımcı olur.

Dipnot

1- (Ahmed b. Hanbel, 4/59. Müslim, Salat/43(226). Ebû Dâvûd, Tatavvu’/22 no:1320. Nesâî, Tatbik/79 no: 1139)

EV ORTAMINDA MANEVİ REHBERLİK 

Raşit Bal

Modern toplum insani yalnızlaştırıyor. Yerleşik kesim bu süreci yaşadı ve bir anlamda da ona alıştı. Sonuçları toplumu o kadar şaşırtmıyor artık. Yaygın olarak bu sürecin ortaya çıkardığı duruma ‘bireyselleşme’ diyoruz. Bireyselleşmenin ileri aşaması, toplumsal sorun olması bakımından, yalnızlaşma oluyor. İnsan sosyal ilişkilerini bitiriyor. Dışarıya çıkmıyor, insanlarla ilişki kurmuyor ve kaçınıyor. Daha da ilerlediğinde bir hastalığa dönüşüyor ve buna da ‘sosyal fobi’ diyoruz. Daha ileriki aşamada ise, birey için hayatın anlamını yitirdiğini görüyoruz. Bu aşamaya gelmiş bir kişi için hayat bir yük oluyor. Halbuki insan sosyal bir varlık ve hayatın anlamı sosyal ilişkiler içinde ortaya çıkıyor.

Yalnızlaşma Problemi

Özellikle genç yaşta bu husus ortaya çıktığında sorun daha da büyüyebiliyor. Yaşı ilerlemiş insanlar da ‘yalnızlaşma’ istek dışı da olabiliyor. Kimse gelmiyor, ilişki kurmuyor ve böylece yaşı ilerlemiş pek çok kişi ‘yalnızlaşıyor’. Gençlerde bu sorunun son aşaması ‘depresyona’ daha sonra da ‘intihar’ veya ‘hayata son verme’ tercihi (zelfdoding) seklinde ortaya çıkıyor. Henüz yirmi yaslarına yeni gelmiş genç bir insanın hayatına son verme istemesi oldukça şok edici bir husus olmaktadır. Yalnızlaşan yaşlılarda ise aynı husus bazen ‘hayatı tamamlamak’ (voltooide leven) şeklinde kendini gösteriyor. Bu tip toplumsal dönüşüme bağlı olarak ta ‘intihar’, ‘ötenazi’, ‘hayatı sonlandırma tercihi, ‘hayatı tamamlama tercihi’ gibi farklı nüansları olan hayatı sonlandırma şekilleri ortaya çıktığını görüyoruz. Hollanda Temsilciler Meclisi ve Hükümet bir taraftan bireyin, hangi nedenle olursa olsun, kendi tercihi ile hayatına son verme imkânını kanun ile düzenlemeye çalışıyor, diğer taraftan da yalnızlaşmaya karşı toplumu ve bireyi daha dirençli yapmaya çalışıyor.

Bu hususta yerleşik kesimle, henüz yerleşme surecini yaşayan Müslümanlar arasında farkların oluştuğunu görüyoruz. Bu farkları ‘göçmen’ olmanın bedeli olarak da görebiliriz.

Yalnızlaşma ve Kiliselerin Çalışması 

Yerleşik dini cemaatler ve geniş aile yapıları çözülmüş durumda. Yalnızlaşmaya karşı, bireyi koruyan ve ona destek veren kurumlar da oluşmuş. Mesela kiliseler ve Hristiyan din adamları bu hususa karşı daha hazırlıklı ve donanımlı. Seküler ve profesyonel sosyal-refah kurumları ile yerleşik dini gelenekler yan yana çalışmakta oluklarını görüyoruz. Hristiyan ilahiyatı bu hususta epeyi altyapısı, nüansları, teorileri ve yaklaşımları var. Büyük savaştan sonra ortaya çıkan refah toplumuna paralel olarak, Hristiyan dini geleneği kendini bu dönüşüme hazırlamış. Hatta bu toplumsal dönüşüme bağlı olarak kendisini sürekli geliştiriyor ve yeni ihtiyaçlara bağlı olarak kendisini yeniliyor. Benzer bir husus hümanist dünya görüşü için de geçerli. Hatta şunu söylemek bile mümkün görünüyor: hümanist geleneğin, geleneksel dini kesimlerin aleyhine olmak üzere, gittikçe daha çok alan kazanmakta ve etkinliğini artırmaktadır.

Müslümanlar ve Yalnızlaşma

Benzer bir dönüşümü şimdilerde Müslümanlar yaşıyor gibi. Cemaat ilişkileri çözülüyor. Sıkı cemaatler yerlerini, gevşek bağlı ve daha yerel cemaatlere bırakıyor. Cemaatlerin söylemlerinde keskinliklerini yitiriyor. Cemaatler arası geçiş genlikte artıyor. Birden fazla cemaate veya camiye üye olan insanlar çoğalmakta. Hatta denebilir ki, kurulusu güçlü olan cemaatlerin asli kimlikleri gittikçe fluvlaşıyor ve kendi üyeleri dahi ‘niçin varız’ sorusuna cevap vermekte güçlük çekiyorlar. Benzer bir durum geniş aile ilişkileri için de söz konusu. Birbirine güçlü bağla bağlı olan aile ilişkileri nerdeyse yok olmak üzere. Olan kesimlerinde, hemşeri grupları gibi, ‘gettolaşması’ söz konusu. Gelenekse toplumlarda olduğunun aksine, geniş aile ilişkisinin ekonomik değeri de yok olmakta.

Cemaat ve aile ilişkilerinin çözüldüğü Müslümanlar arasında da yalnızlaşma belirginleşiyor. Özellikle birinci nesilde bu sorun ortaya çıktığını görüyoruz. İslami cemaatlerin ortaya çıkmalarının nedeni, yabancı olan bir ülkede, yaygın ‘dini pratiğin’ devamını sağlamaktı. O zamanlar herkes genç ve sağlıklı idi. Namaz için, bayramlar için, dini eğitimi için cami ve cemaate ihtiyaç vardı. Ve kısa zamanda 450’ye yakın camii açıldı. Camilerin idare heyetleri, cami imamları, diğer gönüllüler ve eğiticileri bu toplumsal ihtiyacı gidermek için gayret ediyorlardı. Odaklandıkları kesim ise ‘çocuklar ve gençler’ oldu. Çünkü gelecek gençlerde idi. Onların dinini korumak, din bilgisini öğrenmelerini sağlamak en önemli husustu. Şimdilerde ise Hollanda’da ki Müslümanların yüzde 50’si birinci nesil. Diğer yüzde 50’si ise ikinci ve üçüncü nesilden oluşmakta.

Şimdi Müslümanların yalnızlaşması oldukça yeni bir olgu olarak ortaya çıkmakta. Aslına bakarsak, ikinci ve üçüncü nesil gittikçe bireyselleşiyor. Toplumsal başarıya odaklanıyorlar. Sosyal hayatta başarılı olmak için bütün eforunu devreye sokması gerekiyor. Buna ek olarak ekonomik değeri olan anlamlı ilişkiler kurması gerekiyor. Yaşadığı ve başarılı olmak istediği toplumun ajandası, gerilimleri ve hassasiyetleri ise, hiçbir şekilde birinci neslin hayat akışıyla kesişmiyor. ‘İki dünyada’ yaşamak durumu ortaya çıkıyor. Bu durumda aile ve cemaat ilişkileri tabi ki ‘yük’ olmakta. Bu durumda, toplumda yer edinmeye çalışan kesimin anasına-babasına vakit ayırt etmesi oldukça zor oluyor. Bu duruma bağlı olarak ta, Müslüman yaşlı kesimde yalnızlaşma ortaya çıkıyor. Ziyarete gelen çocuklar, torunlar azalıyor. Ziyaretler kısa oluyor.

Camiler ise hiçbir şekilde bu soruna hazırlıklı değiller. Ortaya çıkan bu soruna paralel olarak donanımlarını da hazırlamış değiller. Ne imamı hazırlanmış ne de idare heyeti. Cami imamı sadece ‘ev ziyareti’ yapabiliyor. O da kısa ve aralıklı olarak. Dümenli ve sürekli hiç değil. İhtiyar amca yine yalnız. İhtiyar ninenin durumu ise daha da zor. Onlar zaten genellikle evde duruyorlardı ve geniş ilişkiye sahip değillerdi. Bu yeni durumda onlar, daha da yalnızlaşma durumu ile karşılaşmaktalar. Şimdi ne olacak?

Yalnızlaşmaya Karşı Hollanda Hükümetinin Çabaları 

Hollanda hükümeti bu hükümet dönemde bu ‘yalnızlaşma’ soruna karşı yeni bir politika geliştirdi. Yalnızlaşmaya karşı ister yaşlı ister genç olsun, kişilerin desteklenmesi için göreceli olarak büyük bir kaynak tahsis etti. Bu kaynakla, Hollanda çapında merkezler oluşturulmakta. Bu merkezlerin ismi ise ‘yaşam sorusu merkezleri’ olarak isimlendirilmektedir. Bu merkezlerde ‘manevi rehberler’ istihdam edilmektedir veya akredite edilmiş manevi rehberler bulundurmaktadır. İhtiyaç duyulması halinde, ihtiyaç duyan kişi, ev doktoru veya sağlık merkezleri aracılığıyla akredite edilmiş manevi rehbere başvurabilmektedir. Ev ortamında hizmet veren manevi rehber ‘müşterisini’ evde ziyaret etmektedir. Ev ortamında, gereken hizmet ve desteği vererek, müşterisine hizmet çıkartmaktadır. Bu manevi rehberler bir taraftan hayat sorusu merkezleri (Centra Levensvragen) tarafında akredite edilmesi gerekirken diğer taraftan da ait olduğu dini geleneğin temsilcisi/konseyi tarafından akredite edilmesi gerekmektedir. Müslümanlar için bu kuruluş CMO (Hollanda İslam Konseyi) olmaktadır.

Pratikte söyle bir sorunla karşılaşmaktayız: her şeyden önce, birinci nesilden, kim biliyor ki böyle bir imkânın var olduğunu? ‘Levensvragen’ gibi bir konu dahi oldukça zor bir mesele. İslami gelenekte böyle bir mesele zaten yoktur. Bu tip, hayata dair soruları, İslami gelenek, bireye bırakmıyor. Onların hepsini üniversal ve standart bir şekilde cevaplıyor. Bu durumda, evde yalnızlaşan ve hayatını anlamlandıramayan bir kişinin sorununun ‘hayata dair sorular’ olduğunu nasıl bilecek. Sorununu nasıl bu çerçeveye oturtacak ve bu yönde bir talepte bulunacak? İslami gelenekte ve kültürlerde bunun bir karşılığı yok. Aynı durum bütün aile fertleri için de geçerli. İhtiyar babaları veya annelerinin sorunun temelde ‘hayatı anlamlandırma’ sorunu olduğunu nasıl bilecekler? Çağrışımsal olarak olsa da. Müslüman ev doktorları içinde böyle bir şey geçerli. Belki de pek çok ev doktoru, İslami bağlamda ‘manevi rehberin’ ne olduğunu bilmemektedir. Bu durumda, kendilerine gelen bir hastanın sorununun hayatın anlamı bağlamında ‘manevi’ olduğunu nasıl tesis koyacak ve hastasını bir manevi rehbere yönlendirecek?

Manevi Hizmet Başka İmam Olmak Başka 

Diğer bir sorun ise Müslüman manevi rehberlerin çok fazla olmaması. Her şeyden önce bu alanda çalışacak manevi rehberlerin mastır düzeyinde ilahiyat eğitimi bitirmiş olmaları gerekiyor. Bu şartlara uyan kişi, kendini akredite ettirmesi gerekmektedir. Bu hususta en önemli mesele ‘imam olmak’ ile ‘manevi rehber’ olmak arısında ki fark. Bu mesleği bir çeşit imam gibi görüp bir imam gibi hizmet vermek büyük sorun ve yanlış anlaşılmalara neden olmaktadır. ‘Manevi hizmet’ başka, ‘imam olmak’ başka. En azından bu farkı belirgin olmak zorundadır. Halbuki Hollanda’da böyle bir eğitim veren programlar da oldukça yeni. Var olanlar da oldukça şaibeli. Bu durumda ne olmakta? Bu hizmet için tahsis edilen kaynak büyük oranda Hristiyan ve Hümanist kesimler tarafından değerlendirilmekte. Müslümanlara kalan ise ufak tefek kırıntılar olmakta. Herhalde en az on seneye ihtiyacımız var, bu alanda varlık gösterebilmek için. Hem yapısal olarak ve hem de içerik olarak.