Bir tabloya saldırmak insanlığı kurtarır mı?

Serkan Hızlı, Van Gogh resmine gerçekleştirilen son saldırının üzerine benzer eylemlerin dünü, bugününü ve etkilerini AA için kaleme aldı...


  • Kayıt: 13.11.2022 14:36:59 Güncelleme: 13.11.2022 14:36:59

Bir tabloya saldırmak insanlığı kurtarır mı?

10 Mart 1914 sabahı, saat 10 civarında Mary Richardson adlı bir kadın Londra Ulusal Galerisi'ne girdi ve “Aynadaki Venüs” adlı resmin önünde durdu. Bir süre bekledikten sonra kadın, ceketinin altına gizlediği et doğramak için kullanılan bir satır ile resme saldırdı. Bu saldırı, önce resmi koruyan camın kırılmasına ve ardından resme ciddi hasar verecek kesiklere sebep oldu.

Güvenlik görevlisinin dalgınlığı ve geç müdahalesi sonucu resim ciddi hasar almıştı. Yakalanan Mary Richardson, polise verdiği ifadesinde bu eylemi kadın haklarını savunmak için yaptığını söyleyip sözlerine şunları ekleyecekti: "Evet ben bir kadın hakları savunucusuyum. Siz bir resim daha yapabilirsiniz fakat bir yaşamı geri getiremezsiniz. Mitolojideki en güzel kadını yok etmek istedim, tıpkı hükümetin modern tarihin en güzel karakteri Pankhurst’u yok etmek istediği gibi."

Mary Richardson’ın bahsettiği kişi, kadın hakları savunucularının efsanevi ismi Emmeline Pankhurst, 12 Nisan 1913 yılında Holloway cezaevinde iken açlık grevine başlamış ancak sağlığı çok bozulmuştu. Emmeline Pankhurst’ün serbest bırakılmasından hemen sonra kadın hakları için yapılan eylemler artmış ve 1 Haziran 1913’te Epsom’da düzenlenen bir at yarışında kralın atının önüne atlayan Emily Davison’ın ölümü ile eylemler doruk noktasına ulaşmıştı. Ancak Mary Richardson’ın “Aynadaki Venüs” eserine saldırısı bu olayı bile gölgede bırakacak ve hareketin o dönemdeki sembolü haline gelecekti.

Mary Richardson'un sonraki yıllarda bu eylemle ilgili konuşmalarına “Erkeklerin müzeye gelip ona bakmalarına dayanamıyordum.” ifadesini de eklemesi önemlidir.

Feminizm ve kadın hakları savunucusu Mary Richardson’ın bu cümlesi aslında resim ile ilgili bir detaya da işaret ediyor. Venüs, resimlerinde ağırlıklı olarak erkekleri çizen bir ressamın gözünden yapıldı. Resmi izleyenlerin de erkek olması, dolayısıyla "eril" bir bakış açısına sahip olmasına karşın resimde kendi çıplaklığını aynadan izleyen kişi “Venüs”. Ressam, kadının eline bir ayna tutuşturur ve aslında onu izleyen ve yapan "eril gözün" yerine, kendini aynadan izleyen kadını suçlar. Bunu iki yüzlü bir ahlak anlayışı olarak da algılayabiliriz.

Eyleme dönecek olursak, basının bu saldırıya tepkisi, gerçek bir kadının saldırıya uğramasına verdiği tepkiden bile daha şiddetli oldu ve bir öfke ve saldırı dalgası yayıldı. Kısaca Mary Richarson’ın başlattığı hareket karşılık buldu ve devamı geldi. Eylemi takip eden bir yıl içinde süren saldırı dalgasında 14 resim daha saldırıya uğradı.

Mary Richardson'un saldırı dalgası bugün de devam ediyor

Bizans döneminde başlayan İkonoklazm ile sanat eserlerine saldırıyı saymazsak, ki onun kaynağı dini ve politik bir itkiydi, Mary Richardson’ın başlattığı, ses duyurmak adına sanat eserlerine saldırı gerçekleştirme eylemi bugün de devam ediyor. Örneğin, son dönemde sıkça şahit olduğumuz iklim aktivistlerinin sanat eserlerine saldırarak dikkati kendi söylemlerine çekmek istemeleri gibi.

Mary Richardson’ın ve bugünün iklim aktivistlerinin, sanat eserlerine saldırılarının ses getirmesinin sebebi sanatın insanları ve toplumu değiştirme gücüne sahip olmasıdır. Öte yandan da sanat eserlerinin yok edilmesine göz yummak anlamına gelen bu eylem biçimi bu noktada bir paradoks yaratıyor. Nitekim bir yandan sanatın gücünün farkındalar ve seslerini duyurmak için sanatı kullanıyorlar; diğer yandan ise onu değersizleştirip dikkatleri iklime ve gelecek açlık tehlikesine çekmek istiyorlar. Burada tartışılması gereken konulardan biri iklim krizi ve açlık gibi hayati öneme sahip bir konuya dikkati çekmenin, farkındalık yaratmanın yolunun insanların kültürel mirasını yok etmek veya zarar vermekten mi geçtiğidir.

Eylemin asıl amacının itibarsızlaşması

Sanat eserlerini modern zamanların hedef tahtası haline getirmenin toplumsal yansıması öfke mi yoksa farkındalık mı yaratıyor diye sorulduğunda öfkenin daha ağır bastığını söylemek mümkün. Peki böyle bir öfkeye neden olmak, konu ne olursa olsun eylemlerin asıl amacını itibarsızlaştırıyor mu?

İklim aktivistlerinin son saldırıları içinde Van Gogh’un bir eseri bulunuyor. Aktivistlerin savunmalarında şu soruya da yer veriliyor: "Van Gogh olsa doğayı-yaşamı mı seçerdi yoksa bir sanat eserini mi?" Ancak bu soru Van Gogh’a büyük bir haksızlık olurdu çünkü doğayı ve doğanın görünümünü izleyicilere bu kadar güzel aktaran bir ressamı eylemin haklılığını savunmak için kullanmak gerçekten büyük bir haksızlık.

Eylemlerin arkasında kim var?

Bu tür eylemleri kimlerin organize ettiği ya da kolektif mi yoksa bireysel mi olduğu konusu ise tam bir yılan hikayesi, zira komplo teorilerinin ardı arkası kesilmiyor. Bunların organize eylemler olduğundan tutun da bu eylemlerin müsebbipleri arasında müzelerin de olabileceğine kadar uzanan teoriler mevcut. Müzelerin de turistik bir güç haline gelmesi ve bu gücü sürdürmek adına bazı eylemleri organize ettikleri iddia ediliyor.

Sanat eserlerine bireysel saldırıları da görüyoruz yıllardır. 1909’da Gustave Courbet’nin "Konferanstan Dönüş" adlı resimde bir köy yolunda yürürken zorlanan, tökezleyen rahiplerin olması, resmin dini hassasiyetlere sahip bir kişi tarafından satın alınarak imha edilmesine yol açmıştı. İlginçtir ki bu saldırıyı Courbet bilseydi şaşırmazdı çünkü resmini sergilenmesi için Paris Salonu'na gönderdiğinde reddedileceğini biliyordu. Sonradan “Resmi reddedilsin diye çizdim, öyle de oldu. Bu bana biraz para kazandıracak.” diyecekti.

1912 yılında ise genç bir kadın Louvre’da Rokoko dönemi ressamlarından Boucher’nin bir portresine kırmızı boya sürüp sebebi sorulduğunda “Çok renksizdi, renk ekledim.” diye cevap vermiştir.

21 Mayıs 1972 yılında Michelangelo’nun en ikonik eserlerinden biri olan Pieta’sı, Laszlo Toth adında kendini Mesih sanan bir adamın çekiçle saldırısına uğramış ancak saldırgan akıl sağlığı yerinde olmadığı gerekçesiyle ceza almamıştır.

Saldırıya uğrayan sanat eserleri arasında Rembrandt'ın Gece Devriyesi, Leonardo da Vinci'nin Mona Lisa'sıPicasso'nun Guernica'sı gibi çok ünlü başka eserler de var.

Sanat eserlerine bireysel saldırılar ülkemizde de sıkça görülüyor. Bunun sebeplerinden biri sanat eserlerinin kolay ulaşılabilir olmasıdır. Bir diğer sebep ise insanları ve toplumları etkileyen, dönüştürme gücüne sahip sanat eserlerinin savunmasız oluşlarıdır.

Eylemlerin sonuçları

Çoğunlukla politik ve dini olan bu saldırıların amacı kültürel bir hazinenin gücünü kullanarak belli bir söylemi manşete taşımak olsa da bugüne kadar sanat eserlerine yapılan saldırıların manşetlere taşınması kamu politikalarını asla değiştirmedi.

Sanatın gücünü kullanarak sanat eserlerine zarar verme eylemleri ne kadar artarsa eylemi yapanların yaratmak istediği etkiler ya da farkındalık yaratmak istedikleri konular da o kadar anlamsızlaşacak. Bununla birlikte son dönemde giderek artan bu eylemleri ileride de sıkça göreceğiz gibi görünüyor.