Kültür-Sanat Köşesinden


  • Kayıt: 19.01.2015 21:32:00 Güncelleme: 19.01.2015 21:32:00

YÜREĞİNİ KAR İLE ISINDIR

 

Bazılarına göre her rengin bir mesaji vardr. Onlara sorsak: Beyaz rengin mesajı nedir? Acaba şöyle derler miydi: “Beyaz renk gülümsemeyi ve mutluluğu hatırlatır. Ha bir de saflığı, yani temizliği.” Doğru temiz olan eşyalar icin “kar gibi beyaz” derler.
Beyaz renk kolaylığı, mübahlığı, sevinci akla getirir. Beyaz renk gözdeki karanın, yürekteki siyah noktanın, niyetteki hasedin, dildeki kririn tersidir, zıddıdır. Beyaz renk cici bebeklerin, ak sakallı dedelerin, kınalı gelinlerin gelinlik rengidir. Beyaz renk kar beyaz kefenlerin, temiz yürek gibi temiz gömleklerin/elbiselerin rengidir.
Güz mevsimi kışın habercisidir. Güzün yaprakların dökülmesi, soğukların giderek artması kışı duyurur. “Ey insan, ey gözümün nuru, ey can! Kış geliyor; haberin olsun. Sakin ha gafil olma. Kışa hazırlıksız yakalanma. Unutma hiç bir gün yerinde durmuyor. Zaman yürüyüp gidiyor. Dünün bugünü vardı, bugünün yarını. Böyle sürüp gidecek. Taki dünyanın ömrü bir gün bitinceye kadar.”

 

Kar, temizliği hatırlattığı gibi günahsızlığı da hatırlatır. “Geçmişi kar gibi beyaz olmak... “” Bu bir deyim. Herkesin hakkında böyle diyebilmek ne büyük iltifat olurdu. “O mu? Onun geçmişi kar gibi beyazdır” dedirtebilmek... Son Peygamber bir duasında “Allahım günahlarımı affet, sicilim kar gibi beyaz olsun” diyor.
Kar soğutur, dondurucudur. Kimi zaman da ürkütücüdür. Ama bu kişinin bulunduğu yere, içindeki bulunduğu şartlara göre değisebilir. Birisine tehlikeli gibi görünen bir kar yığını, diğerine göre sevinç sebebi olabilir. Birisine göre karlı kaplı yüce dağlar hüzün sebebidir. Diğerine göre kış sporları için mükemmel bir imkandır. Kimilerine göre hayatı zorlaştıran kar, diğerine göre sağlıktır. Bazılarına göre hayatın hızlı akışına engel gibi görünen kar, çocuklar için bayram sebebi olabilir.
Kar tabiatın yeniden canlanması için bağrında hayat saklar, nice organizmlara zemin hazırlar, nice tohumların filiz vermesini sağlar.

 

Kar aynı zamanda örtüdür. Yeryüzünü örter. Yeryüzünün kararmış yerlerini, kirletilmiş bölgelerini geniş örtüsüyle örter. İnsanlar tarafından yırtılan yerleri kapatır. İnsanlar tarafinda berbat edilen yerleri tertemiz çarşafıyla gizler.
Kar aynı zamanda berekettir. Kar çok yağınca dereler, ırmaklar, nehirler daha çok suya kavuşur. Yer altındaki kaynaklar çok çok dolar. Toprak daha çok su alır. Çok su alan topraklar daha çok ürün verir. Zira su hayattır. Su olmazsa hayat da olmaz. Kar bu hayat damarını besleyen bir kaynaktır. Çocukluğumuzda (altmışlı yıllar) bizzat şahit olurduk. Çok kar yagdığı zaman, o sene dağların otları/çiçekleri çok ve gür olurdu. Dağlar uzun müddet yeşil kalırdı. Zira otların kökleri belki de hâlâ nemli idi. Kar az yağınca da dağların otları az olurdu ve erkenden sararır, kurulardı.
Kar rahmettir toprağa, insanlara ve hayvanlara. Eger bu rahmet yağmur gibi yeterince inmezse gökyüzünden, yeryüzü küser ve dengesi bozulur. Sonra bozulan bu dengeyi insanlar bütün imkanlarını seferber etseler de tekrar kuramazlar.
Dalından bir yaprak, bir hesap üzere düştüğü ve onun düşüşü bir yerde kayıtlı olduğu gibi, gökten düşen her bir kar tanesi de bir hesap üzere düşer. Yani her bir kar tanesi rastgele değil, bir plan çercevesinde yeryüzüne iner. Uzmanların tesbitine göre, her bir kar tanesi diğerinin aynısı değil. Bir avuç dolusu karda kaç tane olabilir? Binlerce mi, yüzbinlerce mi? Bir metre kareye kaç kar tanesi düşer? Ya bir kilometre kareye?
Bu elbette hesap edilemez. Ama her bir kar tanesi diğerinden farklı...
İnanılır gibi değil...
İnanılır gibi değil ama gerçek...
Karın partal partal yağışına bakan ve ötesiyle ilgilenmeye bu gerçeği merak etmez. Ömerak etmeği için de görmez. Ona bu mucize sıradan bir olay gibi gelebilir. Ama merak eden bir akıl der ki, gökyüzünde nerede yapılıyor bu milyarlarca,trinyonlarca kar taneleri? Nerede yapılıyor, kim yapıyor, hangi fabrika üretiyor ve nasıl asağıya iniyorlar?
Merak etmeye değer. Kış ve kar, soğuklar ve donmalar… Ürkütücü, ama korkunç değil. Tam tersine hem denge, hem fayda. Hem lüzumlu, hem verimli. Her şey için.
Hele ömrünün kışını düşünenler için bir tefekkür (faydalı düşünme) sebebi.
Ne mutlu kış mevsiminde iç dünyasında bahar mevsimini yaşayanlara...
Ya da hem kendi hayatını, hem de çevresini bahar yapanlara...
Not: Geçtiğimiz yaz Filistin’in Gazze bölgesi elli gün boyunca bombalandı. Beşyüzellisi çocuk, üçyüzellisi kadın, geri kalanı normal sivil halk olan 2250 filistinli öldürüldü(şehit edildi) . Yirmibinden fazla ev, altmış kadar cami, bir kaç hastahane, sayısız Filistin ve BM okulu yerle bir edildi. Ki bunların hiç biri askeri hedef değildi. Gazze’nin alt yapısı yok edildi. Ekili alanlar, zeytinlikler , çiftlikler, elektrik hatları tahrip edildi.
Ama ne yazık ki dünya yine sessiz kaldı, sustu, ağzını açmadı, gözlerini kapadı. Yani üç maymunu oynadı. Hatta bazı ülkeler bu bombalamaları anlayışla karşıladıklarını ifade etti. 2008-2009 Aralık ve Ocak aylarında da aynı dram yaşanmıştı. O zaman da dünya yine sessiz kalmıştı bu yıkım karşısında. A. Mercan o günü şu şiiri ile anlatmıştı. Aradan dörtbuçuk sene geçti. Değişen bir şey oldu mu? Siz karar verin.

 

İyi okumalar dileğiyle

 

GAZZELİ GÜLSÜM

 

Altı milyar eksiksiz seyrettiniz
Ben canlı yayında ölen Gazzeli Gülsüm
Zulüm ağını yıllara geriyordu siz sessizdiniz
Bir bomba aldı beni aniden
Kapı önünden gidişimi hissetmediniz
Kayıtsız bakarsa taştır gözbebeği
Sağır vicdanlara kurulur füze rampaları
Bilirim gitmeyi ben
incitmeden bir kelebeği
Yaşayabilenlere bıraktım
bakarken görmemeyi
Gazzeli Gülsüm ben
Bombalar yağarken doğdum;
taşlar havalanırken büyüyordum
dört yaşında kırk yıl gibi
Dostlar gelinmez diyarda
düşman kapı dibi Gazzeli gülsüm ben
ölenlerden sadece biri
Şemsiyeni aç anne dedim
bomba gelmesin
Önlemez şemsiye bu kini dedi annem
Öfke yerden kalktı karardı gökyüzü
Bombalar yağıyordu üzerimize
Annemle elele son defa baktık yeryüzüne
Ben gazzeli Gülsüm
ellerim küçücük
Bu yüzden yenildim
Yetim bir çocuk bulunsa yeryüzünde
Filistinli’dir der melekler
Oyun parkımız var cennette
Düşman çok, dostlar azaldı günden güne
Küçüldü dünya en güçlü yerinden
Bekliyorum şimdi hesapların açılacağı yerde
Ben Gazzeli gülsüm,
tanırsınız beni, heryerde ve evinizde;
çocuklar birbirine benzer alabildiğine
acemi bulut kadar sevimli ve temiz
Ölülerin isyanı var bu hale
Nerde diyorlar ebabiller,
gökyüzü neden sessiz

 

Ahmet Mercan
 

 

3 Ocak 2009

 

SABAHLAR BİR DOĞUŞTUR

 

Önüne her ne kadar bu çöller çıksa da
Ne mesafeye ne kum fırtınasına bakma
Yola çıkmaya değer diyor yüreğin sesi
Geçici bütün eller elini bıraksa da
Yüreğini beraber al, arkada bırakma
Bu sessiz dünyalar, bu ıssız virâneler
Bu kimsesiz ufuklar, bu tenha mesafeler
Bırakmasın kursakta bu müstesna hevesi
Senden bahsetsin yine en taze efsâneler
Senin cesaretini duyursun şerefeler
Ne farkeder ha güneş doğmuş, ha gece olmuş
Bütün yollar açıktır bir aşığın önünde
Ümidi söndüremez serabın cenderesi
Bütün geceler sancı, bütün sabahlar doğuş
Gerçek bayram olacak bir kavuşma gününde

 

H. Kerim

 

VUSLATA RAMAK KALA SEVDAMIZ BİN YAŞINDA

 

Biz iki söğüt ağacıyız
Harşit'in iki yakasında.
Sorulmaz yaşımız.
Çetelesini tutmadık geçen zamanın.
Zaten sevda yüklüyse gönül,
Takvimi olmaz artık yaşamanın.
Yine de fikir sahibi olur maziyi merak eden
Bağrımıza kazınmış harflerden, atılmış tarihlerden.
"Gölgesinde mevsimler boyu oturduğumuz
O ağacın altını şimdi anıyor musun?" şarkısını,
Dedelerinden dinledik
Zamane torunların.
Nice aşklara şahit olduk, nice itiraflara
Salkım saçak gölgemizin altında.
Dilleri suskun, gözleriyle konuşurken kimisi,
Kimileri şiirler okurdu canı yürekten.
Dolunayın şavkı sallanırken Harşit'in beşiğinde
Nice seranatlar dinledik nişaburekten.
Ne insanlar geldi geçti
Kimi mutlu kimi derti,
Kimi gamsız-kedersiz.
Ama hepsi bizim aşkımızdan habersiz.
Oysa bizim aşkımız vardı asıl
Zaman denen değirmenle muttasıl..
Onun bağrında yuva yapan bir bülbül,
Bana uçtuğu zaman;
Topraktaki köklerim titrerdi,
Yapraklarım dökülürdü heyecanımdan.
Gövdesini yaralayan o ağaçkakan
Üzerime dağları devirirdi sanki
Dalıma konduğu zaman.
Vuslat için ne badireler atlattık..
Her bahar dal verip, boy attık.
Umutla eğildik biribirimize,
Dokunabilmek için ellerimize.
Ama umutlar hep başka bahara kaldı..
Soğuk bir kış günüydü.
Cenk naraları atan bir fırtına gövdemizi zorluyordu.
Nuh tufanından kalma.
Direndik, bekledik savuşsun diye.
Ama olan oldu dayanamadık.
İkimiz de devrildik gürültüyle.
Kesildik, doğrandık, kurutulduk.
İnsanlar için artık biz
Yakılacak birer odunduk.
Ve nihayet buluştuk aynı ocak başında
Vuslata ramak kala sevdamız bin yaşında.
Varsın cismimiz yana yana kül olsun. Ne çıkar?
O küllerin altında sonsuzluğun tadı var.
Artık aynı ocaktayız, yanıyoruz ikimiz,
Birazdan semaya tüteceğiz duman duman,
Birleşen ruhumuzla ikimiz tek bacadan.
Aynı bulutta olacağız, Hak bir.. Gönül bir.
Çisil çicil sevda olup yağacağız
Hangi çorak gönüllere kim bilir?

 

FEHMİ YAKUT - İstanbul