Anadili ile kimlik etle tırnak gibidir


  • Kayıt: 18.10.2015 11:10:00 Güncelleme: 18.10.2015 11:12:00

İnsanın anadili ile kimliği arasında ne gibi bir ilişki vardır? Ya da böyle bir şey söz konusu mudur? Kişinin konuştuğu dil kimliğin şekillenmesine katkı sağlar mı?  

 

 

Elbette, anadili ile kimlik etle tırnak gibidir desek yanlış olmaz. Onlar birbirlerini desteklerler ve tamamlarlar. Kişi kimliğini anadili tanır ve anlar, ya da anadilinin sağladığı imkânlarla kazanır. Kimliğini kazanan kişiler de anadiline sahip olur, onun değerini bilir.

 

 

Kişinin kimliği ona ait değer yargıları, dünya görüşü, inancı, olumlu geleneği, tavrı ve insanı insan yapan ahlâkî değerleri ise; bu kimliğin mayası anadildedir. Ya da kişi kimliğini diliyle ifade eder, diliyle zenginleştirir, diliyle yaşanılır kılar. Diliyle kazandığı kimliğini diliyle ve tavırlarıyla ortaya koyar.

 

 

Zannedildiği gibi kişinin anadili onun için sadece bir anlaşma aracı değildir. Ya da sadece aynı dili konuşanlar arasında bir iletişim aleti de sayılmamalı. O, bazı harfler, bazı sesler, bazı ifadeler ve yazılı belgeler de değildir.

 

 

Anadil, bir kimlik, bir medeniyet ve bir tarih gibidir. Anadil, özbenliktir, artı değerdir, toplumsal harçtır, kültürel zenginliktir. Anadil, kişi için sıcak bir yuva, en yakın bir dost, duyguların ifadeye döküldüğü terennüm ve başkalarına karşı bir anlamda savunma aracıdır.

 

 

Kimliği, medeniyeti ve tarihi olmayan köksüz, temelsiz, dayanıksız, savunmasız kalır. Kendinin bir değeri olmadığı gibi, başkaları da ona değer vermez. Değer üretmez, ürettiği değeri kimseyle paylaşma imkanı olmaz.

 

 

Dil sadece bir anlaşma aracı olsaydı, bugün hangi ortamda hangi dil geçerli ise onu bilir, onu konuşur, onunla anlaşırdık. İçinde yaşanılan toplumun dilini ileri düzeyde öğrenir ve insanlarla iletişim kurardık.

 

 

Ama hakikat hiç te öyle değil.

 

 

Şu gerçeğin üzerinde cidden düşünmek zorundayız: Özellikle güçlü ülkeler veya başka toplumlar üzerinde hâkimiyet kuranlar öncelikle kendi dillerini onlara dayatırlar. Sömürgeciler tarihte ve günümüzde, işgallerine karşı olabilecek direniş fikrini yok etmek ve sömürgeciliği normalleştirmek için o ülke insanlarına kendi dillerini, dillerinde saklı olan dünya görüşünü öğretmeyi denerler.

 

 

Dil sedece bir anlaşma aracı olsaydı, akla gelen en yakın ihtimalle sömürgeciler gittikleri ve işgal ettikleri ülkenin diliyle anlaşır, yerli halkla iletişim sorunları olmazdı.

 

 

Ama onlar, dilin neleri taşıdığını, neleri taşıyabileceğini, neleri kapsadığını çok iyi biliyorlar. Yerli halk kendi dilini bırakır da sömürgecinin dilini benimserse, sömürgeciyi kabul etmiş, onun kültürünü, varlığını, değer yargılarını, örf ve adetlerini, edebiyat ve sanatını, şeref duyduğu şeyleri de benimseyecektir. Daha doğrusu sömürgecinin dilini benimsemekle, sömürgecinin kimliğini de kabul etmiş olacaktır.  O zaman da kendi kimliğini terk eder. Kendi kimliğini terk edenler de sömürgeciye ve işgalciye karşı direnmeyi unuturlar.

 

 

Şimdi, bulunduğumuz ülkede başkalarına kişisel ve toplumsal sömürge olmamak için anadilimiz Türkçeye sahip olmalıyız, gelecek nesillere en güzel şekilde öğretmeliyiz diyoruz.