İmam mesleği ve Hollanda Müslümanlarının toplumsal gerilimleri


  • Kayıt: 03.05.2021 22:50:48 Güncelleme: 03.05.2021 22:50:48

İmam mesleği ve Hollanda Müslümanlarının toplumsal gerilimleri

Raşit BAL

Hem Türkiye’de ve hem de Fas’ta dini pratikler standartlaşmıştır. Haramlar bellidir, helaller bellidir. Namaz nasıl kılınır herkes bilir. Orucu bozan şeylerin ne olduğunu herkes bilir. İslam’ın beş şartlarını bilmeyen olmaz. Namazı kılmasa dahi, bilir nasıl kılınacağını. Neye ve nasıl inanılacağı da bellidir. Türklerin dini pratiğinde bunlar bazen 32 farz olarak ifade edilir, bazen de 54 farz denir. Aslında bir listedir.

Ulama, belli bir mezhebin kaynaklarını esas alarak, halkın İslami yaşantısını bu liste ile düzenlemiştir. Faslı Müslümanların da dini pratikleri böyledir. Yeni nesil bu pratikleri ve inançları hemen hemen kendiliklerinden öğrenirler. Birazını camide, birazını ailede, birazını toplumda/cemaate. Bu çok uyumlu bir şekilde olur. Toplumda ihtilaf yoktur. İslamın bu yaygın pratikleri ‘ilmihal’ adı altında kitaplarda toplanmıştır. Bu ise son 20.asırda ortaya çıkan bir çalışmadır. Daha önceki asırlarda ‘ilmihal’ kitaplarına da ihtiyaç yoktu. Zaten kitap okumak alimlerin bir meselesi idi. Kuran’ı da onlar okur, hadisi de fıkıh kitaplarını da. Halkın kitapla bir işi yoktur. Kuranı yüzünden dahi okumaz, çünkü bir Mushaf olarak sahip bile değildir. Çok nadiren görür. Daha geçtiğimiz asra kadar Kuran’ı hafızların ezberinde olan bir şey olarak bilirdi. Namaz ve dua için ezberinde olan bir miktar sure ile yetinir.

Halk İslami bilgisini hocadan/imamdan alır. Ya da bağlı olduğu tarikat şeyhinden. Onun refakatinde İslamı yaşar, kavrar ve idrak eder. Kitaptan değil, sadece sözlü olarak.

Bu dini pratikte hocanın/imamın rolü aslında alabildiğine sınırlıdır. Hatta teknik bir meseledir. Çünkü ibadet hayatı standartlaşmıştır. Oruç, namaz, zekât, haç gibi ibadetlerde tartışmaya ve belirsizliğe yer yoktur. Cuma namazında imamın rolü, yaptıkları da bellidir. Davranışlar, okunacak dualar ve sözler tamamen bellidir. Bu ibadetler için zaruri olan bilgi de sabittir. Neredeyse yüzde yüzü bellidir. İmamın kendisine veya kendi görüşüne hiçbir şey bırakılmamıştır. İmam/hoca, ilmihal kitaplarında belirlenmiş bu bilgiyi cemaatine öğretir ve bu bilgiler doğrultusunda dini pratiklerin uygulanmasında rehberdir. Önderlik eder. ‘Iman’ ifadesi tam bunun karşılığıdır. Dini hayatta önder. Dini ibadetlerin cemaat olarak yerine getirilmesinde önder. Dini bilginin (haramların, emirlerin ve inanışların) aktarımında önderdir. Onları değiştirmeden, yorumlamadan, değiştirmeden ve kendi görüsünü katmadan. Sadece ‘kitaplarda’ olanı. İmam her zaman şu tutumda olmak durumundadır: ‘size anlattıklarım ve öğrettiklerim kendime ait olan görüşler değildir, onlar İslam ve Allah’ın söyledikleridir. ’

Meslek olarak imam/hoca olmak aslında oldukça ‘kolaydır.

Bu yaygın ve standartlaşmış dini pratikleri esas aldığımızda bu böyledir. Bilgi birikimi olarak karmaşık değildir. Davranışlar olarak ta karmaşık değildir. Bu şartlarda imam mesleğinin dayanağı dört hususta yoğunlaşmıştır: yeterli ezber (kuran, dua ve mukaddime ifadeleri), kuranı yüzünden akıcı ve usulüne uygun olarak okumak, ibadetlerin (günlük namaz, cuma namazı, cenaze namazı, bayram namazı gibi) uygulamasında gerekli olan davranışları ileri düzeyde pratik etme, halkın dini pratikleri için zorunlu olan ilmihal bilgisine sahip olma. Hafız olma, Arapça bilme, Arapça konuşma, İslam ilimlerini derinlemesine kavrama gibi hususlar ikincil unsurlardır. İmam bunları bilirse ‘derin’ ve ‘iyi yetişmiş’ imamdır. Cemaatin sosyal ve psikolojik hayatıyla ilgilenmek, bu konularda donanımlı olmakta ‘ekstra’ olmaktadır. Nitekim imamların ekserisi, mesleki pratiklerinde, birinci hususlara yoğunlaşırlar. Cemaatin beklentisin de bu yöndedir. Türkiye ve Fas gibi Müslümanların çoğunlukta olduğu ve İslam’ın herkes için inanç olduğu toplumlarda imam mesleği ibadetlerin uygulanmasına odaklanmıştır.

İmam mesleğinin eğitimi, böyle ‘ibadet odaklı’ ve ‘kolay’ olmasına bağlı olarak, hiçbir İslam ülkesinde üniversite düzeyinde bir programla verilmemektedir.

Ne Ezher’de böyle meslek odaklı bir program vardır ne Türkiye ilahiyat programlarında ve ne de Arabistan’da. Bütün ilahiyat fakülteleri imam mesleğini ‘hafif’ olarak görüyorlar gibi. İslam dünyasında imam eğitim programları, özgün eğitimde, hep ‘lise’ düzeyinde olmaktadır. Özgün eğitimde olmayan imam eğitimi programları ya ‘özel’ (bir alimin yanında) olmaktadır ya da bir medrese eğitimi olarak takip edilmektedir. Ve her zaman erken yaşta, 18.yaşından önce.

İslam dünyasındaki yaygın dini pratik, bu pratik hayat için gerekli olan imam donanımı ve bu donanım için gerekli olan eğitim programları birbirleri ile uyumlu olarak ortaya çıkmıştır. Hollanda’daki dini pratik ve imam mesleği bu arkaplanın bir uzantısı niteliğindedir. Dini hayatın ve İbadet pratiğinin devamına yöneliktir. Ancak, Müslümanların toplumsal konumu, sosyal ilişkileri ve içinde yasadıkları kültür her yönü ile değişmiştir. Artık Müslümanlar çoğunluk değiller. Onlar dini pratikleri ve kimlikleri bakımından bir azınlıktır. Toplumsal normların ve sosyal ilişkilerin oluşumunda Müslümanlarının normlarının yönlendiriciliği yoktur. Müslümanlar sürekli kendileri ile muhatap değildir. Sürekli kendileri gibi olmayan kesimlerle ilişki içine girmek durumundadırlar. Çok dinli, çok kültürlü bir toplumla karşı karşıyadırlar. Toplumsal olarak geri çekilmek, sekti olmak ve topluma kafa tutmak seçenek değildir. Müslümanlar yaşadıkları toplumun bir unsuru olarak konumlanmaktadırlar. Egemen ve yaygın kültür ise soyut, rasyonel, kapsayıcı ve ortak referansları keskindir. Üniversal ideası olacak niteliktedir. Üstelik alabildiğine sekülerleşmiştir.

Hollanda’da yasayan Müslümanların sosyal hayatlarında ortaya çıkan gerilimler dini boyutlu olmaları bakımından dikkat çekmektedir.

Geldikleri toplumlarda olduğu gibi sosyal hayat sakin ve akıcı olarak ortaya çıkmamaktadır. Bireysel ilişkilerde, ailevi ilişkilerde, eğitim aşamasında, profesyonel ilişkilerde, sağlık alanında derin sorunlar ve tıkanmalar ortaya çıkmaktadır. Bu durum bir taraftan Müslümanların hayatını zorlaştırırken, diğer taraftan ise toplumda tıkanıklığa ve gerilime neden olmaktadır. Sosyal sorunlar, Müslümanların ibadet hayatlarının önüne geçmektedir. Ya ibadetlerini zorlaştırmakta ya da pratiği imkânsız kılmaktadır. Daha yoğun olarak ve daha çok Müslüman ‘ya ibadet/dini yaşantı ya da sosyal hayat’ şeklinde bir ikilemin içinde düşmektedir. Bu ikilem Müslümanları dengelenmesi imkânsız bir çelişkiye sokmaktadır.

Bu tıkanma ve toplumsal gerilimler herkesin dikkatini imama/hocaya yöneltmektedir. Ortaya çıkan soru Müslümanların dini ve ibadet hayatlarında ‘rehber’ olarak konumlanan imamların bu şartlarda ön açıcı bir sorumluk üstlenebilirler mi? Dini hayatta karşılaşılan sorunların giderilmesinde imamlar önderlik yapabilirler mi? Donanımları buna yeterli mi? Din ilimleri bu alanı imamlara vermekte midir? Lise düzeyinde eğitim görmüş imamlar böyle bir görev üstlenebilir mi? Pratiğe baktığımızda, bu soruların hiç birisine ‘evet’ diyemiyoruz gibi. Müslümanların yüzleştiği ve baş etmek zorunda oldukları sorunlar ve gerilimler belliki yeni. Onları tanımıyorlar görünmektedir. Bu konulara ilgi duyan ve kendisine bunları dert edinen, gayret sarf eden, kendini donatan bir imam öne çıkmadı. Dikkat çekmedi. Az da olsa deneyenler ya kendi cemaatinin hışmına uğradı ya da Hollanda toplumunun. İmamların genelde ‘yetersizliği’ öne çıktığını görüyoruz. Üstelik tarihsel deneyimlerine başvurup bu sorunların üstesinden de gelemiyorlar gibi.

Önümüzdeki on sene Müslümanlarla ilgili sorun ve gerilimler bu sorun etrafında oluşacağa benziyor. Çözüm aşamasında Müslüman kesimden güçlü, gerçekçi ve etkin bir öneri henüz dikkat çekmedi. Yüzleştiğimiz şartlar, gerilimler ve tıkanıklıklar Müslümanlar için her yönü ile garip, şoklayıcı ve kafa karıştırıcı. Ortaya çıkan durum, daha çok ‘felç’ olma hali.