“Sanatçı, Asıl Sanatkâra Ulaşmak İçin Çaba Sarf Etmeli”
Tamer Barış Ülger, Güzel Sanatlar Resim Öğretmenliği sonrasında film ve drama alanında yüksek lisans yaptı. Türkiye’de tiyatroyla ilgilendikten sonra Hollanda’ya gelen ve burada Sanatolia isimli bir kültür sanat merkezi kuran Ülger ile Hollanda’da sahne sanatlarını ve Türkiye kökenlilerin bu sanata ilgisini konuştuk.
sanat bu noktada nasıl bir fonksiyon üstlenebilir; daha çok bunun üzerine yoğunlaşıyoruz.
Yani Sanatolia biraz da sizin Hollanda’ya geldiğinizde gözlemlediğiniz ihtiyaçlar neticesinde kuruldu…
Evet, her şey biraz da kendi kendine gelişti. Hollanda’ya ilk geldiğimde bir camiye girdim, namazı kıldım. Hacı amcalar yabancı olduğumu fark ettiler. Sordular, hikâyemi anlattım. “Oğlum” dediler, “Biz buradan Türkiye’ye gitmeye çalışıyoruz, sen buraya gelmişsin. Senin ne işin var burada?”
Ben de bir şey diyemedim. Oradan bir tanesi dedi ki, “Allah bu adamı burada bir şey için görevlendirmiştir. Görevini tamamlar, gideceği zaman da gider. Karışmayın çocuğa.” Amcanın dediği bu söz bende başka bir şeye sebep oldu. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanan bir Müslüman olarak kendi görevimi arayıp bulmam gerektiğini düşündüm.
Allah’ın bana verdiği yeteneklere baktım. Her ne kadar bizim İslam toplumu müziğe, halk oyunlarına, tiyatroya ya da resme uzaksa bile Allah bunları bana vermiş. Bir genel sanat yönetmeninin elinde olması gereken şeyler bende vardı. Ben de insanlık kümesini ortaya alarak bunları kullanıp bir kültür sanat merkezi oluşturabilir miyim sorusunun peşine düştüm.
Süreçte ne tür zorluklarla karşılaştınız?
O dönem çok yorulduk. Devlet tarafından 2 kere soruşturma yedik. “Bunca Müslüman Türk gencini bir araya getirerek ne yapmaya çalışıyorsunuz?” dediler. Oysa amacımız tiyatro yapmaktı. Bütün araştırmalardan alnımızın akıyla çıktık. Hatta son araştırmada yazdıkları raporda, “Hollanda’da Türkler kültür ve sanat alanında çok geriler ve Sanatolia gibi kurumların çoğalması Hollanda toplumunun içinde yer alan Türklerin kültür ve sanata entegrasyonunu sağlayabilir.” şeklinde bir sonuç çıktı.
Sanatolia’ya dönecek olursak: Orada neler yapıyorsunuz?
Sanatolia’da biz bir şeyi öğretme stratejisini oyun üzerine kuruyoruz. Ben “oyun”un basite indirgendiğini düşünüyorum. Oyun, çok hızlı bir öğrenme metodu. Şimdiye dek Hollanda İslam Federasyonu ile tiyatro yarışması yaptık. Avrupa genelinde kısa metraj film yarışması organizasyonlarında yer aldık. Hollanda Polis Teşkilatıyla depremzedeler yararına bir konser verdik ve bütün geliri depremzedelere gönderdik.
Dünyadaki gelişmeler bizim sanatsal mesaimiz ile yakından alakalı. Türkiye’de çıkan yangınlarda, Gazze’deki soykırımda mağdurlar için Sanatolia olarak hep bir şeyler yaptık. Ya sokak performansları ya konserler düzenledik, para toplayıp oralara gönderdik. Bunun dışında Uluslararası Lahey Türk Tiyatro Festivali gibi her sene geleneksel düzenlediğimiz organizasyonlar var.
Yaptığınız sanat çalışmalarında şimdiye dek oluşturduğunuz etkiyi nasıl değerlendirirsiniz?
Bir insan sanatla ilgilenmeye başladığında, asıl sanatkâra, asıl güzelliğe ulaşmak için bir çaba sarf etmeli. Bu içsel bir çaba. İnsan bu niyetle işe girmişse sanat onun gönlünü ferahlatıyor. Etrafında kendi gibi düşünmeyen, yani kendi renginde olmayan insanlara daha anlayışlı oluyor. Kendini tanıdığı için diğer insanlara olan saygısı yükseliyor. Dolayısıyla aşırılığa kaçmıyor, “insan” kalmak için elinden geleni yapıyor.
Tamamen görme engelli olan bir öğrencimiz vardı, onunla konuştuğumuzda buraya gelmenin ona büyük bir ilaç olduğunu söyledi. Sanatın onu karanlık yalnızlığından çıkarttığını söyledi. Onunla birlikte defalarca sahneye çıktık, tiyatro oyunları oynadık, şiir dinletileri yaptık. Çocukken bize geldiğinde kekeleyerek konuşuyordu, şu anda açıldı. Kendini, potansiyelini keşfetti.
İnsanın hayatındaki dönemeçleri sanatla anlamlandırabilmesi çok önemli. Hollanda’daki Türkiye kökenlilerin kültür ve sanata eğilimi olsun ya da olmasın, biz bu işi yapmaya devam edeceğiz. Çünkü bu işin çok muhteşem bir yere dokunduğunu, biz görmesek bile bunu ileride görecek insanların olacağını hissediyoruz.
Perspektif/Rümeysa Aydın