Bir çocuğu kaybetmek yalnızca bir ölümle olmuyor. Bazen bir devlet politikası geliyor, annenin kucağından alıyor evladını; "güvenlik" diyor, "kural" diyor, "şüpheli işlemler" diyor... Oysa orada, bir çocuğun gözü yaşlı kalıyor; bir annenin yüreği delik deşik.
Hollanda’daki toeslagenaffaire, yani çocuk bakım yardımı skandalı... Bu olay, yalnızca bürokratik bir hata değil, sistematik bir güvensizlik kriziydi. Binlerce aile –özellikle göçmen kökenli kadınlar– vergi dairesi tarafından haksız yere “dolandırıcılıkla” suçlandı. Yardımlar kesildi. Maddi çöküş kaçınılmaz oldu. Ve en korkuncu: Yaklaşık 3.000 çocuk devlet tarafından ailelerinden koparıldı. 2090 çocuğun resmen evden alındığı, geri kalanın ise gönülsüzce uzaklaştırıldığı bildirildi.
Bu ülkede yıllardır yaşayan göçmen kadınlar –ki çoğu Türk ve Fas kökenli– devletin en sert yüzüyle tanıştı bu süreçte. Vergi dairesi onları "potansiyel dolandırıcı" ilan etti. Ellerinden destek alındı, sonra çocukları… Kimsenin onlara sormaya tenezzül etmediği şu soruyu ben buradan sormak istiyorum: Devlet sizi neden dinlemedi?
Bu çocukların çoğu hâlâ ailelerine dönemedi. Bazıları ise yıllar sonra, büyük bir duygusal boşlukla geri döndü. Aile bütünlüğü parçalandı, anneler ruhsal travmalara gark oldu. Devlet ise yıllar boyunca sessiz kaldı.
Devlet Sekreteri Palmen’in “uyardım ama dinlenmedim” sözleri her şeyi özetliyor aslında. Dinlenmeyen yalnız o değilmiş meğer; binlerce annenin feryadı da yıllarca duyulmamış.
Geçtiğimiz günlerde nihayet bir adım geldi. Geçici (demissionair) hükümet, bu büyük adaletsizlikten etkilenen çocuklardan ve ailelerinden resmen özür geliyor. Devlet Sekreterleri Struycken (Hukuki Koruma) ve Palmen (Toparlanma ve Yardımlar), bu özrü yazılı olarak Temsilciler Meclisi'ne sundular.
Peki, bu özür yeterli mi? Elbette değil. Özrün yanında rehabilitasyon, psikolojik destek, maddi telafi ve kamusal hafızada bu olayın bir utanç lekesi olarak anılması gerekiyor. Yoksa bu özür, sadece tarihe atılmış bir dipnot olarak kalacak.
Bir baba olarak,bir kadın olarak, bir anne olarak, bir insan olarak şunu çok net söylemek gerekiyor: Devlet, sert yüzünü göstermekten önce annelerin gözlerine bakabilmeliydi. O gözlerdeki endişeyi, korkuyu, umudu görebilseydi, belki bugün başka şeyler konuşuyor olurduk.
Bu yazıyı okuyan her kadın, şunu bilsin: Bir devlet ne kadar güçlü olursa olsun, bir annenin sevgisini asla yerinden edemez. Ve biz bu sevgiyi kaybettiğimizde, toplum olarak çürümeye başlarız.
Bir annenin gözyaşı, bir ülkenin utancı olabilir.