Hollanda’daki göçmen toplulukların gündelik hayatı, artık sadece iş, eğitim veya dil meselesiyle sınırlı değil. Son dönemde yaşanan gelişmeler, Müslümanların ve Türk kökenli göçmenlerin hayatlarının her alanında görünmez bir ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığını gösteriyor.
Bankaların müşterilerine yönelttiği sorular, bu ayrımcılığın çarpıcı örneklerinden biri. “Hamas hakkında olumlu düşündünüz mü?” gibi sorular, sadece finansal güvenlik bahanesiyle değil, kimlik ve inanç üzerinden sorgulamanın geldiği noktayı da gözler önüne seriyor. Wwft yasası, kâğıt üzerinde suçla mücadele için çıkarılsa da, pratikte Müslümanların üzerinde baskı ve damgalama aracı haline gelmiş durumda. Bir kitap sipariş eden girişimciye şüphe gözüyle bakılması, Ramazan’da yapılan bağışların potansiyel tehdit olarak kayda geçirilmesi, toplumsal dışlanmayı derinleştiriyor.
Bu tablo bize şunu gösteriyor: Göçmenler için eşitlik mücadelesi, sadece iş bulmak ya da dil öğrenmekle sınırlı değil. Hollanda İstatistik Kurumu’nun verileri, Hollandaca bilmenin ve iş sahibi olmanın “kendini Hollandalı hissetme”yi güçlendirdiğini ortaya koyuyor. Ancak mesele bununla bitmiyor. Çünkü sistematik önyargılar, göçmenlerin eşit yurttaşlık hissini törpülüyor. Surinamlıların büyük bölümü kendini Hollandalı hissederken, Türklerin ve Faslıların hâlâ bu konuda en düşük oranda kalması, toplumda derinleşen kabul sorununu yansıtıyor.
Bu noktada kültür ve dilin önemi bir kez daha öne çıkıyor. Anadil, kimliği korumanın anahtarıdır. Eğitim Konseyi’nin “okullarda çok dilliliğe yer açılmalı” önerisi de bu yüzden kıymetli. Çünkü çocukların Türkçe ya da Arapça üzerinden kendini ifade etmesi, aslında Flemenkçe öğrenmelerine de katkı sağlayabilir. Ne yazık ki hâlâ bu öneriye tepki gösterenler, farklı dilleri bir engel olarak görmeye devam ediyor.
Toplumdaki ayrımcı eğilimler sadece eğitim ya da bankacılıkta değil, günlük hayatta da karşımıza çıkıyor. Radboud ve Utrecht Üniversitelerinin araştırması, Hollandalıların önemli bir bölümünün Türk ve Fas kökenli komşu istemediğini ortaya koydu. Bu sadece konut seçimi değil, birlikte yaşama kültürüne dair kaygı verici bir gösterge. En çok da kadınlar ve çocuklar bu görünmez duvarlarla karşılaşıyor.
Bir yandan da yeni kuşakların yönelimi bize başka bir gerçeği işaret ediyor: Hollanda’da yaşayan Müslüman gençlerin üçte ikisi, geleceğini başka bir ülkede aramayı düşünüyor. Güvensizlik hissi, siyasetteki sert dil ve ayrımcılık deneyimleri gençleri ülkeden uzaklaştırıyor. Bu eğilim, hem Hollanda’nın geleceği hem de göçmen toplumların aidiyeti için ciddi bir alarm niteliğinde.
Tam da bu yüzden, kültürel üretimlerin – edebiyat, sanat ve yarışmaların – önemi büyük. Platform Dergisi’nin göçün 60. yılı anısına düzenlediği öykü ve şiir yarışmaları, göç deneyimini edebiyatın diliyle kayda geçiriyor. Yeni kalemleri keşfetmek, dilimizi yaşatmak, hafızamızı korumak, toplumsal bütünleşme mücadelesinin bir parçasıdır.
Göçün 60. yılına girerken, artık şu soruyu sormak zorundayız: Hollanda’daki Türkler ve diğer göçmenler için mesele hâlâ “nasıl entegre olunur?” mu, yoksa “nasıl eşit yurttaş olarak tanınırız?” sorusu mu?
Dergimiz, işte bu sorulara yanıt arayan haberleri, araştırmaları ve kadınların hayatına dokunan hikâyeleri sayfalarına taşımaya devam ediyor. Çünkü inanıyoruz ki, dilimizi, kültürümüzü ve hak mücadelemizi korumak, sadece göçmenlerin değil, Hollanda demokrasisinin de geleceğini güçlendirecektir.
kede aramayı düşünüyor. Güvensizlik hissi, siyasetteki sert dil ve ayrımcılık deneyimleri gençleri ülkeden uzaklaştırıyor. Bu eğilim, hem Hollanda’nın geleceği hem de göçmen toplumların aidiyeti için ciddi bir alarm niteliğinde.
Tam da bu yüzden, kültürel üretimlerin – edebiyat, sanat ve yarışmaların – önemi büyük. Platform Dergisi’nin göçün 60. yılı anısına düzenlediği öykü ve şiir yarışmaları, göç deneyimini edebiyatın diliyle kayda geçiriyor. Yeni kalemleri keşfetmek, dilimizi yaşatmak, hafızamızı korumak, toplumsal bütünleşme mücadelesinin bir parçasıdır.
Göçün 60. yılında, artık şu soruyu sormak zorundayız: Hollanda’daki Türkler ve diğer göçmenler için mesele hâlâ “nasıl entegre olunur?” mu, yoksa “nasıl eşit yurttaş olarak tanınırız?” sorusu mu?
Dergimiz, işte bu sorulara yanıt arayan haberleri, araştırmaları ve kadınların hayatına dokunan hikâyeleri sayfalarına taşımaya devam ediyor. Çünkü inanıyoruz ki, dilimizi, kültürümüzü ve hak mücadelemizi korumak, sadece göçmenlerin değil, Hollanda demokrasisinin de geleceğini güçlendirecektir.