Yaşamda o kadar çok dengelememiz gereken kurallarımız, adetlerimiz, gelenek ve göreneklerimiz var ki, uyulması gereken yazılı yasaların yanı sıra, yazılmadığı halde yasalardan öne çıkan, yaşanılan köyün, kasabanın, mahallenin, şehrin ve o ülkenin yaşam biçimi dengeleri de önem taşır.
Kurallar içinde yaşayan, gelenekçi, değişimden ve yenilikten yana olmayan insan genelde kendisine sunulan dünya kazançlarından faydalanarak, istenen zamanda diğer belirleyici çoğunluğun kurallarına uyarak, kendisine ve ailesine rahat bir yaşam sürdüğünü düşünür. Gerektiğinde çoğunluğa uyar, bazen de uymuş gibi rolünü oynar. Sormaz ve değişimden korkar.
Çoğu zaman seçimlerde, istenilen partilere oy vermek suretiyle kalıcı düzenin devamını sağladığına inanır. Doğuştan itibaren aile ve mahalle kültüründen etkilenen, var olan geleneksel yaşam biçimini kabul etmeyen, isyancı, değişimden ve yenilikten yana olan, güzel ve kaliteli bir yaşam isteyen grup ise genelde kendi ülkelerinde daimi bir zorluk içinde yaşar. Geçmiş yüzyıllarda ve son yüzyılda bu insanlar hapislere atılmış, işkence görmüş ve temel hak ve özgürlüklerini kaybederek yaşamlarını o çoğunluğun mutluluğu için feda etmişlerdir.
Bazen bir bakıyorum, toplum bir arpa boyu yol gidememiş. Son yüzyılda geliştiğini düşündüğümüz toplumlar, hâlâ birbirlerini boğazlamakta. Üstelik bu ilkel savaşların neden devam ettiğini bile sorgulamadan. Yine de umut ediyorum; sorgulayıcı, güvenin yanında güzeli bulma yolunda şüpheci bir araştırmacı topluma kavuşuruz. Ancak var olan bilgi ve kaynaklardan da artık şüphe eder oldum.
Kesin doğruluk diye bir şey yoktur aslında. Zamana, süreçlere ve şartlara göre doğrular değer kazanır. Doğrularımızla yaşadığımızı düşünür, huzur bulur ve mutlu oluruz. Ancak zaman içinde var olan doğrularımız bir buz dağı gibi eriyip tükendiğinde, altından Mart ayında nevruz ve çiğdemlerin başını çıkararak çiçek açtığını görürüz. Bahar, aslında yeni yaşamın başlangıcı, büyüme ve mutlu umutların habercisidir.
Neden mi? O kadar fazla bilgi kirliliği ve çeşitliliği var ki doğruyu bulmak çok zor. Kesin doğruluk bilimi diye bir şey de yoktur. İnsanlık teorileri ve ideolojilerinde eğrilik ve eksiklikler de hep vardır. (Absolute waarheid.)
Kesin doğruculuk, Kızılırmak’tan yüzerek karşıya geçmeye benzer. Karşıya geçebilen insanın ulaştığı, gerçeği ve yaşamın doğrularıdır.
Sevgilerimle,