İlginçtir ki, Avrupa ülkelerinde daha demokratik bir çevrim içi deneyim için hayati önem taşıyan yasal düzenlemeler, Türkiye'de uygulandığında genellikle “sansür” olarak nitelendiriliyor...
Avrupa'da dijital kaosa yasal düzenleme
Dijital platformlar modern yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Ancak bu platformlar, bireylerin ötesine geçerek toplumlara, finansal sistemlere ve ekonomilere ciddi zararlar vermeye başladı. Başlangıçta demokrasileri güçlendirecek araçlar olarak görülen bu platformlar, dezenformasyon yayarak ve sağlıklı bir kamuoyu oluşumunu engelleyerek toplumsal düzeni bozdu. Bu nedenle dijital platformların yasal olarak düzenlenmesine duyulan ihtiyaç son 10 yılda oldukça önemli hale geldi.
Dijital entegrasyonun karanlık yüzü
Dijital platformların günlük hayata entegrasyonu ekonomi, siyaset ve medya dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde önemli değişikliklere yol açtı. Dijital platformların olumsuz etkileri, bireylerin çevrim içi ortamda karşılaştıkları içerikler nedeniyle kendilerine veya başkalarına zarar vermesi, hatta bazılarının sosyal medyada canlı yayınlanan toplu cinayetler işlemesi gibi örneklerde açıkça görülüyor. Bu platformlar, verilerin milyonlarca kişinin siyasi tercihlerini etkilemek için kullanıldığı 2018'te meydana gelen Cambridge Analytica skandalında görüldüğü üzere, kişiselleştirilmiş mesajlar yoluyla radikalleşme ve manipülasyonun artmasına da sebep oluyor.
Cambridge Analytica skandalı, kullanıcıların rızası olmadan siyasi görüş ve davranışları manipüle ederek ve kişisel verileri kullanarak kamusal alan için önemli bir tehdit oluşturdu. Şirket, milyonlarca Facebook profilinden veri toplayıp analiz ederek ve bireyleri son derece kişiselleştirilmiş siyasi reklamlarla etkileyerek demokratik süreçler için gerekli olan şeffaflık ve adaleti baltaladı. Bu manipülasyon sadece kamusal söylemi çarpıtmakla kalmadı, özgün diyalog alanları olan sosyal medya platformlarına olan güvene de zarar verdi. Bu süreç, aynı zamanda kamusal alanın gizli etkiye karşı savunmasızlığını ve dijital çağda sağlam veri koruma ve etik standartlara olan ihtiyacı da gösterdi.
Birçok ülke harekete geçti
Birçok ülke dijital platformların oluşturduğu açık tehdide karşı harekete geçti. Ancak, bu platformların yasal düzenlemesinde, mevcut küresel güç dinamiklerini yansıtan çarpıcı bir çifte standart mevcuttur. Bu çifte standart, insan hakları ve uluslararası anlaşmalar gibi sözde evrensel kuralların uygulanması noktasında da birçok kez karşımıza çıktı.
Almanya, 2017 yılında yürürlüğe giren Ağ Uygulama Yasası (NetzDG) ile sosyal medya platformları için kapsamlı düzenlemeler getiren ilk ülke oldu. Bu düzenleme çevrim içi platformlara, yasa dışı içerik için bir şikayet mekanizmasının kurulması ve içerik kaldırma prosedürlerine ilişkin periyodik raporların sunulması dahil olmak üzere birçok önemli yükümlülük getirdi. Facebook, şimdiki adıyla Meta, bu düzenleme kapsamında ceza alan ilk büyük şirket oldu.
Aynı dönemde, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu diğer ülkeler de sosyal medya platformları için mevzuat çıkarmaya başladı. Türkiye'de internet yayınları ve suçlarına ilişkin ilk kapsamlı düzenleme 2007 yılında, özellikle sosyal medya platformları için yapılan düzenleme ise 2020 yılında yürürlüğe girdi. Bu çabalar, sosyal medya platformlarının ülkede yasal temsilciliğe sahip olmalarını zorunlu kılarak Türk hukukuna uymalarını sağlamayı amaçladı.
Dijital çağda düzenlemeler kaçınılmazdır
Avrupa Birliği (AB), 17 Şubat 2024'te tüm AB üye ülkelerinde yürürlüğe giren Dijital Hizmet Yasası (DSA) ve Dijital Pazar Yasası'nı (DMA) uygulamaya koydu. Bu düzenlemeler, tüm internet ekosistemi için kapsamlı bir kurallar, sorumluluklar ve yaptırımlar çerçevesi oluşturarak, temel hakların korunduğu daha güvenli bir dijital alan vadediyor. Düzenlemeler, farklı büyüklükteki platformlara farklı yükümlülükler getirdi. Bu çerçevede en kapsamlı sorumluluklar ise Avrupa'daki toplam kullanıcı sayısının yüzde 10'undan fazlasına ulaşan büyük çevrim içi platformlara ve arama motorlarına verildi.
Bu düzenlemeler kapsamında, dijital platformların yasa dışı içerikleri kaldırması ve adli makamlarla işbirliği yapması gerekliliği getirildi. Cinayet veya terör saldırısı gibi ciddi suçların işlendiği durumlarda ise platformların IP adresleri, konum verileri ve şifre bilgilerinin yargı onayının ardından adli makamlarla paylaşması gerekiyor. Bu düzenlemelere uymayanlara uygulanan başlıca yaptırım, platformun yıllık gelirinin ortalama yüzdesi hesaplanarak verilen para cezasıdır. Buna ek olarak, AB düzenlemeleri yetkililerin gerektiğinde para cezalarının ötesinde önlemler almasına da izin veriyor.
Bu yasal girişimlerin makul ve gerekli niteliğine rağmen, Türkiye'de benzer düzenlemeleri hayata geçirme girişimleri, bazı Batılı medya kuruluşları tarafından demokrasi ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar olarak nitelendirilerek eleştiriliyor. Ancak dijital platformlara karşı kullanıcıları koruyan düzenlemelerin hayati önem taşıdığını kabul etmek gerekir. Fiziksel dünyada yasa dışı olan suçlar, çevrim içi ortamda işlendiğinde de yasalardan muaf tutulmamalıdır. Detaylar ülkeler arasında farklılık gösterse de tüm yasal düzenleme girişimleri bireyleri ve toplumu dijital ortamların yarattığı risklerden korumayı amaçlamalıdır.
Sadece "seçkinler" için değil, herkes için
İlginçtir ki, Avrupa ülkelerinde daha demokratik bir çevrim içi deneyim için hayati önem taşıyan yasal düzenlemeler, Türkiye'de uygulandığında genellikle “sansür” olarak nitelendiriliyor. Dijital platformları sorumluluk almaya ve yetkililerle işbirliği yapmaya zorlayan yasal düzenlemelerin gerekli olduğu açıktır. Ancak bu düzenlemelerin, konumdan bağımsız olarak herkesin dijital dünyada aynı standartlara tabi olmasını sağlamak için dünya genelinde adil ve tutarlı bir şekilde uygulanması gerekiyor.
Dijital platformların oldukça önemli bir güce sahip olduğu bu çağda, adil ve tutarlı yasal düzenlemelerin aciliyeti göz ardı edilemez. Bu platformlar kamusal söylemi şekillendirmeye, siyasi sonuçları ve toplumsal istikrarı etkilemeye devam ettikçe, diğer tüm kuruluşlarla aynı yasal standartlara tabi tutulmaları zorunludur. Bireyleri koruyan ve demokratik süreçlerin bütünlüğünü gözeten düzenlemeler sadece arzu edilen değil, aynı zamanda aciliyeti olan bir gerekliliktir. Dijital çağın faydalarından gerçek anlamda yararlanabilmek için dijital ortamın bir eşitlik, güvenlik ve gerçek özgürlük alanı olarak kalmasını sağlayacak küresel işbirliğine ve sağlam yasal çerçevelere ihtiyaç bulunuyor.
AA