Bataklıktan kendi kendini besleyen tarım ve sanayi ülkesi Hollanda, 2024 yılında da önceki yıllarda olduğu gibi brüt ihracatta €945 milyar avroya ulaşmış bulunmakta. Giderler ve ihracatla birlikte brüt kazanç ise €290 milyar avroyu bulmakta. Kumsal ve bataklıktan verimli tarım yapılan Hollanda’nın, tarım ürünleri ve makinelerinden 2024 yılındaki ihracatı €128,9 milyar avroya ulaşmış durumda (CBS). Hollanda, toplam ihracatta 27 Avrupa Birliği ülkesi arasında Almanya ve Fransa’nın ardından üçüncü sırada yer almakta.
Hollanda gerçekten tarım ürünleri üretiminde ve €128,9 milyar avroluk ihracatıyla dünya ikincisi konumunda. Geçen eylül ayında elma bahçelerinin yanından geçerken, olgunlaşan elmaları ve o bahçeyi yeniden düşündüm.
Bir yanda elma bahçeleri, diğer yanda boyu 3 metreye ulaşan mısır tarlaları, öte yanda boylu boyunca akan IJssel Irmağı, süt veren inekler, çiftlik sahiplerinin yetiştirdiği, küçük çapta da olsa arı kovanları, bal üretimi ve satışı. O güzel güneşli havada çalışkan bal arıları da vızır vızır gelip gidiyorlardı.
Hollanda’nın ünlü bir sözü var: “Süt ve bal ülkesi (Land van melk en honing)” diye. Belli ki bu söz bana göre tam da buraya yakışıyor. Ancak bu söz, Hollanda’da yan gelip yatmak, bol bol yemek ve içmek anlamında kullanılmamakta. Ben çalışarak ulaşılan zenginliği ve verimi yazmaya çalışıyorum.
Elma ve armut üretimi bu yıl, geçen yıllara göre yüzde 17 daha fazla oldu. Elma bahçesine baktığımızda taban seviyesi 2 metre aşağıya çekilmiş. Hemen hemen IJssel Irmağı ile aynı seviyede. Tarımda taban suyu iyi bir mahsul alabilmek için çok önemli. Taban suyu olmayan mısırın boyu 4 metreye ulaşamaz. Tabii ki modern tarım tekniği ve gübrelerin katkısını da unutmamak gerek.
Tarım ve teknoloji, en yüksek verimi alabilmek için kol kola çalışıyor. Bunu 5 yıl önce Rijssen’da ziyaret ettiğim tarım fuarında görmek mümkündü. Eski Konya il sınırları kadar büyük olan (41.865 km²) Hollanda’nın neler başarabileceğini ve bunun ancak ilim, bilim ve çok çalışmayla mümkün olabildiğini biliyoruz.
Bağımsız yargı, politik yönetimler, özerk işverenler, üniversiteler, yerel, bölgesel ve ulusal örgütlenmeler Hollanda’da çok önemlidir. Hollanda’da zamanında politika ve seçim yapılmakta. Her ne kadar seçmen tercihleri istenen koalisyonları yaratmasa da güçlü işveren örgütlenmeleri (Werkgeversorganisatie / vakbonden) kendi üretim, ticaret, inovasyon, göç ve göçmen politikalarını belirlemekteler.
Arbeidsmigratie dediğimiz iş gücü göçünün yönünü ve içeriğini geçmişte ve gelecekte belirleyecek olanlar yine işverenlerdir. 1974 yılının sonuna kadar Twente ve Hollanda’ya Nevşehir, Niğde, Kayseri, Adana, Hatay, Manisa, Aydın, Denizli ve İzmir’den intikal eden tekstil işçilerinin göçü sırasında, aynı anda 150 bin çalışamayan ve çalışmayan (werklozen, niet-willers en niet-kunners) Hollanda vatandaşı, o dönemin İş ve İşçi Bulma Kurumu “Arbeidsbureau”ya kayıtlıydı.
Hollanda’da var olan iş gücü açığına çare aranıyor!
Hollanda’da işsizlik, eğitim ve mevcut istihdamın gerekli olan kalifiye, nitelikli ve nicelikli insan kaynağıyla örtüşmediği görülüyor (niet afgestemd op de arbeidsmarktbehoefte).
3,3 milyon çalışmayan, 15–75 yaş arası insan kaynağı varken, bugün her 100 işsize 108 iş ilanı düşmekte. 405 bin doldurulamayan iş ilanı için çalışabilecek insan gerekmekte. 1 milyon 500 bin çalışanı bulunan sağlık sektöründe ise bugün 65 bin nitelikli sağlık personeli açığı var ve bu açığın 2035’te 300 bine ulaşması beklenmekte.
Geçen aylarda, iş piyasasındaki kronik insan kaynağı sorunlarına karşı nasıl bir tedbir alınması gerektiği konusunda hükümetin 5 bakanı ve devlet sekreterlerinin çözüm için bir araya (Topoverleg) geldiklerini biliyoruz.
Sağlık sektöründe var olan istihdam ve nitelikli çalışan eleman sorunu büyüyerek devam ediyor. Bunun yanında üretim ve çalışan saatlerindeki artış, üretimle orantılı değil. Üretimde, çalışma saatlerinde (arbeidsproductiviteit) belirli bir duraklama görülmekte.
Bu ne lahana turşusu, bu ne perhiz?
Evet, Hollandalı hemşehrilerimiz hem refah yaşamın devamını istiyor hem de üretime dayalı liberal sosyal devletten yana. Ama bir türlü yeni göç ve göçmen istemiyorlar.
Nüfus büyümesinde dengesizlik de söz konusu. 2024 yılında Hollanda’da doğan çocuk sayısı 165 bin iken, ölüm sayısı 171 bin olarak gerçekleşmiş durumda.
Her dönemde olduğu gibi, Hollanda’ya işçi ve iş gücü göçlerinin sağ iktidarlar döneminde gerçekleştiğini biliyoruz. Yeniden Hollanda’ya beyaz yakalıların (kennismigratie / migranten met witte kragen / overhemden) göçünü uygun kılacak olan yine sağcı bir iktidar olacaktır. Tabii ki yerkürede eğitimli ve beyaz yakalı arz ve talep oranı, 1960’lardaki göçe göre kat kat artmış durumda.
Neden bizde de olmasın?
Onu politik yönetimlere ve politik seçim yapan vatandaşlara sormak gerek.
Hollanda’nın kölelik tarihi ve geçmişi?
Tabii ki buradan, bugünlerde gündemde olan ve Hollanda’nın köleci tarihiyle yüzleşmesi, özür dilemesi ve geleceğe yapılan bir yatırım olarak görülmesi mümkün. Hollanda’nın köleci geçmişi, insan ticareti ile zenginlik üstüne zenginlik kattığı da kesin. O geçmişi değiştiremeyeceğimize göre, af ederek, maddi ve manevi geleceğe yatırım yapmak yine sömürgeci ve köleci bir zihniyetin yansımasıdır. Kapitalist bir toplumun torunlarının zaman, kültür, para ve ticaret ilişkilerini çok iyi anladıklarını da gözlemlemek mümkün.
Sevgi ve saygılarımla,